Güncel

 

 

Acil Müdahale ve Hastane Hizmetlerinde İslamî Manevî Bakım Çalıştayı Yapıldı

11-13 Haziran 2010

Müslümanların yurt dışında yaşadıkları ülkelerde mutlu olabilmeleri ve toplumla iç içe yaşayabilmeleri, din ve kültürlerine bağlılık nispetinde mümkün olabilmektedir. İslâm’ın Alman toplumunda da geçerliliğini koruyabilmesi, Türklerin entegrasyonunu da hızlandırabilecektir. Kültür ve dine duyarlı tedbirlerin alınması, bundan dolayı önem kazanmaktadır. Özellikle hastalık, kaza, ölüm ve ıstırapların olduğu ortamlarda Müslüman hastaların ve kazazedelerin sadece tıbbî boyutuyla değil manevî yönden de desteklenmeleri gerekmektedir. Aile içi destek bazen yeterli gelmemektedir. Bundan dolayı Almanya’da yaşayan Müslümanlar için kendi kültürlerine ve bağlı oldukları İslâm’a uygun manevî destek modellerinin oluşturulması önem arz etmektedir. Ancak kurumsal bazda henüz böyle bir oluşum olmamakla birlikte buna yönelik ilk adımlarında atıldığı görülmektedir.

İste bu ihtiyacı akademik bir şekilde masaya yatırmak ve üzerinde müzakere etmek üzere Almanya’nın Enkenbach (b. Kaiserslautern) kasabasında 11-13 Haziran 2010 tarihlerinde üç günlük bir çalıştay yapıldı. “Ruh Istırap Çektiğinde” (Wenn die Seele Leid erfaehrt) sloganıyla başlayan çalıştayın ana konusu, Almanya’da yaşayan Müslümanlara yönelik olarak kaza, yangın ve ölüm gibi olağanüstü bazı durumları da dikkate alan özel bir manevî bakım konseptinin oluşturulmasına yönelik idi. Federal İçişleri Bakanlığı tarafından desteklenmiş olan çalıştayın organizatörleri arasında entegrasyon ve dinler arası diyalog çalışmaları yapan Mannheim Enstitüsü (Mannheimer Institut fir Integration und interreligösen Diaolog e.V.), Pfalz Bölgesinden sorumlu Evangelik Akademisi (Evangelische Akademie der Pfalz) ve Müslüman İlahiyatçılar ve İslâm Bilginleri Birliği (Union muslimischer Theologen und Islamwissenschaftlerinnnen e.V.) bulunmaktaydı.

Talat Kahraman, Dr. Georg Wenz ve Mustafa Cimşit bu birliklerin temsilcileri adına çalıştaya gerek hatip, gerekse dinleyici olarak katılan misafirlere özellikle acil müdahale ve kriz yönetimi çerçevesinde ve bunu takip eden tıbbî rehabilitasyon kapsamında gittikçe önem arz eden manevî bakım hizmetleri alanında yapılacak çalışmalar hakkında bilgi verdiler. Çalıştayda katolik ve evangelik Kilisesi tarafından Hıristiyanlar için uygulanmakta olan manevî bakım modelinin son 10 yıldan beri acil durumlar için de geliştirildiğinin altı çizildi. Kaza anında manevî destek ve rehberlik hizmetleri için acil müdahale ekiplerinin Müslümanlar için de oluşturulması bir ihtiyaç olduğu belirlendi.

Foto (Soldan Sağa): Prof. Dr. Ali Seyyar; Dr. Peter Waldmann; Dr. Klaus Onnasch.

Toplantının ilk gününde Türkiye’den davet edilen Prof. Dr. Ali Seyyar, İslâm geleneğinden yola çıkarak manevî bakımın temel esaslarını içeren bir sunum yaptı. Seyyar, Hıristiyanlık ve Musevilikten farklı olarak ruhun, öbür dünyada da ebedî bir hayat sürdürebilmesi için Yaratan’dan insanlara verilmiş bir emanet olduğunu söyledi. Bu emanetin mahiyetinde ilahî özellikler bulunduğunun altını çizen Seyyar, bundan dolayı ruhun nefsin tehlikelerine karşı özel manevî gayretlerle korunması gerektiğini söyledi. Aynı oturumda Rhein Land Pfalz Eyaletinin Musevi Cemaatinin Başkanı Dr. Peter Waldmann ve Klinik Manevî Bakım uzmanı Papaz Dr. Klaus Onnasch da bulundu. Waldmann, Yahudilikte ruhun özellikleri hakkında karışık bilgiler bulunduğunu ve dolayısıyla insanın ölümünden sonra ruhun akıbeti hakkında Yahudi âlimlerinin tek bir görüşü olmadığını ifade etti. Papaz Onnasch ise, musibetlerin karşısında çekilen acı ve üzüntülerin manevî telkinlerle giderilebileceği bunun etkinliği ise kişinin inançlı ve aktif olarak sürekli bir şekilde ibadet etmesine bağlı olduğunu söyledi.

Foto: Prof. Dr. Ali Seyyar, "İslam'da Manevî Bakım" konulu bir konuşma yaparken

Müslümanları temsilen “İslâm’da Manevî Bakım” konulu Almanca bir konuşma yapan Prof. Dr. Ali Seyyar ise, “insan, dünyada yaşadığı müddetçe ruh ve beden birbirinden ayrılmaz. Dolayısıyla insan odaklı tıbbî sosyal hizmetler de hem bedene, hem de ruha yönelik olmalıdır. Bu bütünlük sayesinde gerçek anlamda insanların huzuru ve sağlığı sağlanabilir. Ruh, Yaratan’a ne kadar ibadet edebilirse, insan da kendisini o kadar rahat hissedecektir. Musibet anlarında da böyle bir ruh, sabretmesini ve Yaratan’ına sığınmasını hemen bilecektir. Onun için inançlı ve dini mükellefiyetlerini kalben uygulayan Müslümanlar, olumsuz gibi görünen olağanüstü durumlarda bile soğukkanlı olabilmekte, akli-selim ile hareket edebilmektedir. Panik, şok, içine kapanma, hayata küsme, isyan ve depresyon gibi bedeni ve ruhu sarsan olgular buna bağlı olarak sabırlı Müslümanlarda daha az görünmektedir. Tevekkül ve teslimiyet ölçüleri, Müslüman’ın acil ve kritik durumlardaki manevî reçeteleridir.“ diyerek görüşlerini dile getirmiştir.

 

Ali Seyyar'ın Almanca Tebliğinin Tam Metni:

Seyyar, Ali; “SEELSORGE IN ISLAMISCHER TRADITION”; Fachtagung: “Wenn die Seele Leid erfährt: Islamische Notfall- und Krankenhausseelsorge im Aufbruch”; Union muslimischer Theologen/innen (UMTI); Mannheimer Institut; Evangelische Akademie der Pfalz; Enkenbach bei Kaiserslautern; (gefördert durch Bundesministerium des Innern und Georges Anawati Stiftung); 11-13.06.2010.

İkinci Konuşma Metni

Seyyar, Ali; “Ein Bilick über die Grenzen: Muslimische Seelsorge in der Türkei”; Fachtagung: “Wenn die Seele Leid erfährt: Islamische Notfall- und Krankenhausseelsorge im Aufbruch”; Union muslimischer Theologen/innen (UMTI); Mannheimer Institut; Evangelische Akademie der Pfalz; Enkenbach bei Kaiserslautern; 11-13.06.2010.