Güncel

 

 

ŞAKACI SAHABİ HZ. NUAYMAN Kitabının Genişletilmiş 2. Baskısı Rağbet Yayınlarından Çıktı

26 Mart 2015

YAZARDAN 2. BASKIYA ÖNSÖZ

İslâm dini, insanlar arasında ırk, renk, cinsiyet, bedenî, aklî ve zihnî farklılıkları, üstünlük aracı olmaktan çıkarmakta ve bu gerçeği bütün insanlara seslenmektedir. Kuran-ı Kerim, bütün insanlığın tek bir nefesten veya candan (nefes alan candan) yaratıldığının altını çizerek, bütün insanların aynı köke mensup olduğunu ve insanlara engel teşkil eden özürlülüklerinden/rahatsızlıklarından dolayı ayrımcılık yapmanın bu anlamda hem fıtrata (yaratılış maksadına), hem de sosyal birliğe ters olduğunu vurgulamaktadır. İslâm’a göre cinsiyet, etnik köken, dil, sağlık, gelir seviyesi ve sosyal statü gibi dışa yansıyan özellikler, üstünlük vesilesi değildir.

İnsanlar, kendilerine tanınan imkânlar ve beceriler açısından farklı yaratılmışlardır. Çünkü Allah, insanları, zihnî, aklî ve bedenî olarak farklı şekil ve kabiliyetlerde yaratmıştır. İslâm’a göre bu gerçek, zihnen, aklen ve(ya) bedenen zayıf olan insanların dışlanmasına veya ötekileştirilmesine değil, aksine sosyal korunmalarına ve diğer insanlarla birlikte sosyal yardımlaşma içinde yaşamalarına zorunlu kılmaktadır. Müslümanların evrensel dünyevî kardeşlik birliği ekseninde oluşturduğu sosyal dayanışmacı toplumda farklılıklar birbirleriyle kaynaşmalıdır.

İslâm; etnik, kültürel veya zihnî, aklî, bedenî farklılıklar sebebiyle insanların birbirlerini daha çok tanımaları gerektiği inancından hareketle, her insanın bir sosyal varlık olduğu ve zorunlu olarak toplum hayatının içinde eşit bir vatandaş olarak yer almak isteyeceğini belirtmektedir. Dolayısıyla Kuran-ı Kerim’de açıkça görüleceği gibi bu sosyal haklar, dezavantajlı olarak kabul edilen bütün engellilere verilmiş ilahî haklardır aynı zamanda.

Hz. Peygamberin (sav) yaşadığı dönemde engellilerin eşit insan muamelesi görmeleri ve toplum hayatına katılmaları, onlarla ilgili Kuran âyetlerinin indirilmesi ile mümkün olmuştur. Hz. Peygamber (sav), Kuran-ı Kerim’den ilham alarak, engelli insanlara özel ilgi ve şefkat göstermiş ve onları değişik sosyal hizmet uygulamalarıyla toplumun faydalı bir unsuru haline getirmiştir. Değişik sebeplerden dolayı aklen-zihnen yeterli olmayan sahabiler de bu bağlamda ya kendilerine tanınan muafiyetlerden ya da kolaylıklardan yararlanabilmişlerdir.

Mesela daha önce başarılı bir şekilde ticaretle meşgul olmuş olan sahabi Hz. Habban bin Münkız bin Amr, bir savaşta başına ciddî bir darbe almış ve aynı zamanda dili de deforme olmuştu. Bundan dolayı belirli bir derecede hem zihnî-aklî becerilerini, hem de konuşma kabiliyetini yitirmişti. Kendisi buna rağmen eskisi gibi ticarete devam etmiştir. Ancak ticarî faaliyetlerinde sürekli olarak aldatıldığı veya hesaplarını yanlış yaptığı için, neticede zarar etmeye başlamıştı. Bu durumu fark eden sahabi, bir gün Hz. Peygamberin (sav) yanına gelip maruzatını anlatmıştı. Hz. Peygamber (sav), dezavantajlı girişimcilerin/tüccarların işine yarayacak yeni bazı ticarî kuralların uygulanması maksadıyla sahabiye şunları söylemiştir:

“Sen alışveriş ettiğin zaman ‘İslâm dininde aldatmak yoktur’, de. Sonra sen, satın aldığın her malı geri vermek hususunda üç güne kadar muhayyersin. Bu üç günlük süreden sonra rızan olursa malı tut ve arzulamazsan malı sahibine geri ver.”

Böylece alışverişlerde satış akdi yapılırken, belirli bir süre için muhayyerlik (geri verebilmek) şartının getirilmesi ile aldanma ve zarar etme riskine karşı aklen/zihnen zayıf ve tecrübesiz girişimciler/tüccarlar, bugünün modern izahı ile “pozitif ayrımcılık” diyebileceğimiz bir yaklaşımla korunma kapsamına alınabilmiştir.

Hz. Peygamber (sav), bunun ötesinde bize şakacı olarak tanıtılan ve-fakat bazı zararlı eylemlerini davranışsal ve aklî boyutuyla incelediğimizde kısmen de olsa zihinsel engelli olduğunu düşündüğümüz Hz. Nuayman’a da son derece hoşgörülü ve müsamahakâr bir tutum sergilemiştir. Hz. Peygamberin (sav) “şakacı” sahabi Hz. Nuayman’a dönük yaklaşımları, günümüz hukuk ve sosyal pedagoji bilimleri doğrultusunda tek tek değerlendirildiğinde zihinsel engelli insanlara nasıl davranmamız gerektiği noktasında çok insanî değerler keşfedebiliriz. Toplum hayatında, tutum ve davranışlarıyla güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilmiş olan Allah Rasûlü (sav), bedenî arızalarından veya zihnî-aklî yetersizliklerinden dolayı engelli/özürlü olarak algılanan hiçbir insanı, ne sözleriyle, ne de davranışlarıyla dışlamadığı gibi, başkalarının da bu tarz yaklaşımlarını hep kınamıştır.

Hz. Peygamber (sav), engelli, hasta ve dolayısıyla desteğe muhtaç insanlara yapılacak her türlü iyilik ve yardımı, yani toplumsal fayda sağlayacak her eylemi sadaka olarak değerlendirmiştir. Hz. Peygamber (sav), bir hadisinde doğan her gün için sadaka verilmesi gereğinden söz ettiğinde sahabe, kendilerinin bu kadar mal varlığının bulunmadığını hatırlatınca O (sav), maddî nitelik taşımayan fakat sosyal hizmet içerikli sadaka türlerinin de bulunduğunu şöyle ifade etmiştir:

“Âmâya (görme engelliye) rehberlik etmen, sağır ve dilsize anlayacakları bir şekilde anlatman, muhtaç bir kimseyi ihtiyacını tedarik etmesi için gerekli yere götürmen, derman arayan dertlinin imdadına koşman, koluna girip güçsüze yardım etmen, konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade edivermen, bütün bunlar sadaka çeşitlerindendir...”

Bu çerçevede bu kitabı okuyan herkes, zihinsel engellilerin dünyasını daha iyi anlayabilecek ve sosyal çevrelerindeki zayıf ve engelli insanlara karşı daha ölçülü ve olumlu davranışlar sergileyebilecektir.

Prof. Dr. Ali Seyyar

Sakarya // Ocak 2015