Manevi Sosyal Hizmetler İle İlgili Makaleler

 

 

Maneviyat Eksenli Sosyal Hizmetler

Prof. Dr. Ali SEYYAR

 

Ülkemizde artarak devam etmekte olan cinnet hâdiseleri, anne cinayetleri ve kan davaları içtimaî meselelerinin giderek derinleştiğini gösteriyor. Tabiattaki hâdiselerin belirli kanunlara uygun şekilde cereyan ettiği konusunda bir şüphe yoktur ve belki de bu yüzden bunlar ülkemizde çok daha fazla ilgi çekerken, psikoloji ve sosyoloji çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Zîrâ, her ne kadar belli bir sebep-netice münasebeti çerçevesinde işlese de, sosyal hâdiseler tabiattakilerden farklı olarak çoğu zaman genel geçer kaidelere bağlı olmayıp toplumların anlayış ve değer sistemlerine göre farklılık arz edebilmektedir. Sosyal bilimlere yeterince önem verilmeyen ülkemizde, içtimaî hâdiselerin derinlemesine incelenmesi ve problemlere çözüm üretilmesi de pek mümkün olamamaktadır. Ayrıca girift, çok sebepli ve neticeli bize has sosyal problemlerin tahlili, bize ait olmayan referanslarla yapılmak istendiği için, söz konusu referanslar, genelde daha açıklayıcı yaklaşımlar ve kalıcı çözümler bulmak yerine sosyal meselelerin kronikleşmesine yol açmaktadır. Birçok düşünürün ittifak ettikleri nokta, sosyal ve beşerî bilimlerin ithal edilemeyeceği ve her ülkenin bunları kendi genetik ve kültürel mirası üzerinde inşa etmesi gerektiği hususudur.

Teknolojiyi ve fen bilimlerini başka kültürlerden doğrudan alıp kullanabiliriz. Ancak sosyal bilimleri kendi bünyemize uygun olarak yeniden inşa etmek mecburiyetindeyiz. Ne yazık ki, bu husus ihmâl edildiğinden, Türkiye'de uygulanmakta olan kamuya yönelik sosyal hizmetlerde ve bunlarla alâkalı problemlerin çözümünde başarı sağlanamamaktadır. Hâlbuki bu topraklarda yaşanan sosyal problemlerin çözümü, toplumun iç dinamiklerini harekete geçirerek, kendi mânevî değerlerimizi gün ışığına çıkartmak ve bunlara işlerlik kazandırmakla mümkündür. Bu tespitten yola çıkarak, sosyal barışı tesis etme gibi önemli bir hedefi olan sosyal hizmet uygulamalarının da mânevî unsurlarla zenginleştirilmesi zarurîdir.

Mânevîyatın felsefî arka plânı

Batı literatüründe mânevîyat, ruhî hayatla alâkalı, maddî olmayan bütün varlık ve kavramları ifade etmektedir. Bu sahadaki çalışmalarıyla tanınan Alman bilim adamı Harald Walach, mânevîyatın metafizik tecrübeye dayanan bir idrak, şahsî benliği aşan, onun üzerinde olan bir gerçek olduğunu söyler.[1] Hastalığın ve Engelliliğin Uluslararası Fonksiyon Sınıflandırması'na göre (ICF=International Classification of Functioning, Disability and Health) mânevîyat; müesseseleşmiş dinî veya onun dışındaki ruhanî faaliyetlere veya sosyal hâdiselere iştiraktir (ICF; d9301).[2] Mânevîyat, geniş mânâda din (İslâm) ve dinî öğretiler şeklinde tanımlanabilir. İnsanın sahip olduğu duygu, düşünce ve mânevî haslet ve hislerin bütünüdür. Batı tarzı bir bakışta, mânevîyatta mutlak mânâda dinî bir unsurun bulunması şart değildir. Ancak dinin ve dinî duyguların, mânevîyatın büsbütün dışında olduğu da düşünülmemelidir. Nitekim ICF, gerekli gördüğü yerlerde mânevîyatı din ile birlikte değerlendirme ihtiyacı duymuş ve 'din ve mânevîyat'ın tarifini: "Ruhanî değerler ve ilâhî güçlerle bağlantı kurmak, mânâ bulmak ve kendini gerçekleştirmek için dinî veya mânevî faaliyetlere, düzenlemelere ve uygulamalara katılmak." şeklinde yapmıştır. Camiye gitmek, dua etmek veya ilâhî okumak ve ruhanî düşüncelere dalmak gibi dinî ve mânevî faaliyetlerin buna dâhil olduğu düşünülebilir (ICF d930).[3] Vahiy kaynaklarından ilhamla, inancı güçlendiren her türlü düşünce, yaklaşım ve faaliyeti içine alan mânevîyat; hiçbir tesir altında kalmadan vicdan emirlerine göre, hür yaşamayı temin eden iç âleme ait kalbî ve vicdanî bir hakikattir. Bir başka ifadeyle mânevîyat, Allah'a teslimiyete dayanan kuvvetli bir iman, hakikati bulma ümidi taşıyan tefekkür ve fıtrî sevgi gibi insanın iç dünyasıyla alâkalı, ilâhî kaynaklı vâridatlar bütünüdür.

Mânevî sosyal hizmetlerin mahiyeti

Mânevîyat sahasındaki sosyal hizmetler veya sosyal hizmetlerde mânevî çalışma; sosyal hizmet faaliyetlerinin, mânevî insan modeline[4] bağlı kalınarak, millî-mânevî değerlere[5] uygun bir tarzda uygulanmasıdır. Üstün ahlâklı insan yetiştirmeye yönelik sosyal ve mânevî eğitimi öne çıkaran mânevî eksenli sosyal hizmetler, sosyal hizmet anlayışını kişilerin başta ruh olmak üzere kalb, vicdan, akıl ve irade gibi mânevî haslet ve kaynaklarına yönelerek gerçekleştirmeyi esas alır. Hem mânen, hem de maddeten insanın saadetini ve huzurunu temin etmeye çalışan sosyal hizmet uygulamalarını içine alan mânevî çalışma; şahısların içtimâî mesuliyet duygularını ve topluma uyumlarını artırmaya yöneliktir.

Sosyal hizmetlerde mânâ-yı harfî yaklaşımı

Hem mânevî, hem de sosyal bakımdan huzur içinde yaşayabilmek için, eşya ve hâdiselerin gerçek mânâsını anlamak gerekir. Bunun için de, dünyaya, yaratılana ve hâdiselere mânâ-yı harfî gözüyle bakılmalıdır. Mânâ boyutuyla bütüncül bakışı yakalayabilmiş bir kişi, varlığa "Ne kadar güzel!" yerine, "Ne kadar güzel yaratılmış!" demek suretiyle hakikati teslim etmiş olmaktadır. Madde boyutlu bakışta daha çok dünyevî şartlar geçerliyken, hâdiselere mânâ boyutlu yaklaşımda ise, mânevî değerler ve Allah rızası geçerlidir. Mânâ-yı harfî bakışı, kişinin mânevî dengesinin ve iç barışının teminine vesile olmanın ötesinde, toplumda sosyal barışı, tesanüdü, birliği ve dolayısıyla adaleti de tesis edeceğinden, sosyal hizmet uygulamalarına mânâ-yı harfî yaklaşımını kazandırmak gerekir.

Aksi takdirde sosyal ve mânevî risk kapsamında olan, yani diyanet konusuna lâkayd kalan sosyal gruplar; hâdiselerde veya eşyada herhangi bir mânâ göremeyecekleri için, daha çok mânevî boşluk içine itilecek, değişik türde sapma eğilimleri gösterecek ve toplumdan uzaklaşacaktır. Karmaşık ve modern toplumların günlük hayatında, özellikle ahlâkî değerlerden ve ideallerden mahrum olarak yaşayan insanların neden ve hangi gaye için böyle bir toplumda yaşadığını kendi kendine sormaya başlamalarıyla ortaya çıkan yalnızlaşma ve yabancılaşma sendromu, ancak toplumun ve buna bağlı olarak kamu politikalarının mânâ odaklı sosyal hizmet uygulamalarını ortaya koymasıyla ortadan kaldırılabilir.

Mânevî sosyal hizmetlerin temel hedefleri

İnsanın potansiyel istidatlarını, mânevî kaynaklarını koruma ve geliştirme üzerine odaklanan, mânevî sosyal hizmetlerin (özelde mânevî bakımın) merkezinde, insan ile onun mânevî dünyası arasında karşılıklı münasebet vardır. İnsanların sosyal hayatlarına tesir eden mânevî problemlerinin çözümünde mânevîyatlarını geliştirmek ve insanlara mânevî açılımlar tanıyan inanç sistemleriyle bağlantılı olmalarını sağlamayı hedeflemiş mânevîyatı artırmaya yönelik çalışmalar, kalbleri mânevî, akılları ise pozitif bilimlerle aydınlanmış, fıtrî vasıflara ve ahlâkî değerlere göre hayatını tanzim edebilen, ruhu ile barışık fertler yetiştirmeyi ön plâna alır. Mânevî sosyal hizmetlerin temel hedefi; sosyal hizmetlere ihtiyaç duyan kişinin sadece dünyada değil, âhirette de mutlu olmasını sağlamaktır. Mânevî sosyal hizmetler, mânevî hastalıklara ve rahatsızlıklara[6] yakalanmış, kendini mânen iyi hissetmeyen, inanç ve düşüncede sapkınlıklar içinde olan kişilerin yeniden eski ruh sağlıklarına kavuşmalarına yönelik mânevî telkin ve tedavi metodları geliştirir. Mânevî sosyal hizmetler, kişinin mânevî risklerden[7] uzak durmasının yanında, mânevî temizlik içinde bulunmasını ve böylece iç huzura kavuşmasını sağlar; mânevî rahatsızlıkları olan sosyal açıdan problemli kişileri de mânevî rehabilitasyon metodlarıyla yeniden toplum hayatına kazandırır. Mânevîyat odaklı sosyal hizmetler; yalnızca dinî konuları ihtiva etmekle kalmaz, aynı zamanda psiko-sosyal eğitim ve destek kapsamında kültür, mantık, sağlık ve sağlıklı iletişim gibi kişiyi her bakımdan geliştirici birçok pedagojik destek unsurunu da benimser.

Mânevîyat eksenli ve pozitivist eksenli sosyal hizmetlerin mukayesesi

Günümüzde bir bilim ve meslek dalı hâline gelen sosyal hizmetler, sosyal risk altında bulunan fert ve gruplarla ilgilendiği için çok disiplinli yaklaşımları gerekli kılar. Mânevîyat eksenli sosyal hizmetler ise, mânevî hakikatleri içine alır. Günümüzde sosyal bilimlerin açılımları sadece dünya hayatına yönelik olduğundan, sosyal hizmetler de bu anlayış doğrultusunda geliştirilmektedir. Bundan dolayı Batı'nın hâkimiyetindeki sosyal bilimler mânevîyat eksenli sosyal hizmetlerin muhtevasıyla örtüşmez. Şöyle ki;

a) Pozitivist bilimler; olup biten gerçekliklerden hareket ederek bilgi toplar. Dolayısıyla sadece maddî varlıkların mahiyetini araştırır. Pozitivist sosyal hizmet anlayışında ve uygulamasında mânevîyat, insanın hâlet-i ruhiyesi ve psişik hâlleriyle sınırlıdır. Pozitif bilimlere dayanan statükocu sosyal hizmetler, kişilerin tutum ve davranışları üzerinde yoğunlaşıp, bu davranışların toplumun normlarına göre değiştirilmesini hedefler.

b) Mânevî hakikatler ise, görünen gerçekliklerin ötesine giderek, bunların varlık sebebini ve hikmetini araştırır. Mânevî eksenli sosyal hizmetler anlayışında, hem fizik ötesi âleme, hem de kişinin fıtratına ve ruhuna yönelme vardır. Mânevî sosyal hizmetler, hem insanın mânevî hâllerine yönelir, hem de toplumda bunların oluşumuna katkı sağlayan mânevî değer unsurlarıyla ilgilenir. Ayrıca kişinin âhiretini düşünerek, mânevî rehberlik görevlerini de üstlenir.

Pozitivizmin ve mânevî hakikatlerin sahası ayrı olmasına rağmen, pozitivist ve mânevî sosyal hizmetlerin hedeflerinin ortak paydası da vardır. Farklılık, niyet ve bakış yanında, kullanılan usûllerdedir. Dünyevî boyutuyla bilgiden ve sosyal hizmetten maksat, eğer insanın ruhen ve bedenen saadetini temin etmek ise, her iki yaklaşım zaten bunu hedeflemektedir. İslâm'a göre müspet ilimler ve mânevî hakikatler, muhteva açısından farklı alanları konu edinmiş olsalar da, dünyevî hedef açısından aynı maksadı gerçekleştirmeye çalışırlar. Ancak meseleye metafizik ve/veya uhrevî boyutuyla baktığımızda, mânevî sosyal hizmetlerin gayesi, kişinin sadece dünyada değil, âhirette de gerçek ve kalıcı mutluluğa erişmesidir. Pozitivizm ekseninde uygulanan sosyal hizmetlerde öteki âlem anlayışı ve düşüncesi olmadığından, bütün hedefler sadece bu dünyayla sınırlıdır. Ancak meseleye İslâm dini zaviyesinden bakacak olursak -ister müspet ilim, isterse mânevî hakikatler olsun- aralarında hedef açısından hiçbir ayrım yoktur. Çünkü İslâm dini, hem müspet ilim çalışmalarından beslenen sosyal hizmetleri, hem de dinî ilimler ekseninde yürütülen sosyal hizmetleri aynı derecede önemser; kişinin dünyevî ve uhrevî saadeti için, insanın lehine ve menfaatine olan her türlü müspet ilmi ve mânevî hakikatlere ihtiyaç olduğunu baştan kabul eder.

Mânevî sosyal hizmetlerin, tıpkı dünyevî eksenli sosyal hizmet uygulamaları gibi, profesyonel bir ahlâkla yerine getirilmesi gerekir. Ancak bu arada uhrevî unsurlar ihmal edilmez. Acıları paylaşma, psiko-sosyal dertlere çare bulma (sosyal rehabilitasyon) ve muhtemel sıkıntıların önünü keserek (koruyucu sosyal hizmetler), bunların yerine şahsî-içtimaî barış ve huzur ikâme etmek, gerek mânevî, gerekse dünyevî sosyal hizmet uygulamalarının müşterek hareket noktalarıdır. İnsanların geçici dünya hayatıyla ilgili bazı psiko-sosyal ve ekonomik sıkıntılarını giderme, burada onların huzur içinde yaşamalarını sağlama, insanlar arasında sevgi ve muhabbeti güçlendirme, merhamet ve yardım etme, şefkat gösterme gibi hususlar, sosyal hizmetlerin sadece bir yanını teşkil eder. Gerçek sosyal hizmet anlayışının olgun hâli (bütüncül sosyal hizmetler) ise, insanları âhirette de ebedî bir mutluluğa kavuşturmak için, dünyevî sosyal çalışmalarda mânevî destek hizmetlerini de ortaya koymakla gerçekleşebilir. Bu açıdan mânevî sosyal hizmetler, kişilerin hem dünyevî hem de uhrevî mutluluğunu sağlamaya yönelik olmalıdır.

Mânevî hakikatler, ilmî araştırmalardan elde edilen bilgiyi, Allah'a iman ve O'na yakın olmak için bir vasıta kabul ederken; pozitivist bilimler bu çalışmaları, sadece bilgi olsun diye yapar. Mânevî sosyal hizmetler, müspet ilimlerden yararlandığı gibi vahiy kaynaklarına da müracaat edip hikmet dolu bilgilere kavuşur. Düalist ve açık sistem çerçevesinde zahiri batınla, dünyayı âhiretle, bedeni ruhla, davranışları kişinin iç âlemiyle birleştirmek suretiyle elde edilen şuurî bilgiler, zihinlere bütüncül bir perspektif kazandırır. Mânevîyat ve gayb ile ilgili konular (Allah'ın zâtı, ruhun mahiyeti, mânevî âlemler vb.) hakkında beşerî meleke, akıl ve diğer zihnî imkânlarla sınırlı bir şekilde bilgi sahibi olunur. Şuurî bilgi ise, gayb (metafizik) konusunda her zaman açık ve müşahhas bilgi vermese de imana, kalbe, hattâ akla mesnet ve takviye teşkil edecek çok boyutlu fikir ve kanaat sağlaması açısından önemli bir kazanımdır.[8]

Netice olarak; toplumu derinden sarsan şiddet ağırlıklı sosyal hâdiselerin önüne geçmek istiyorsak, değişik derecelerde suç ve günah işleme potansiyeline de sahip bir fıtratta yaratılan insanların mânevî sapma ihtimallerine karşı önleyici ve/veya koruyucu mânevî sosyal hizmetlere ihtiyaç vardır. Mânevîyat ekseninde tesis edilmemiş bir sosyal hizmet anlayışının sosyal sapmaları ve problemleri önleyeceği inancının doğru olmadığı birçok araştırmayla ortaya konmuştur. Her bir mânevî sarsıntının, toplumdaki şiddet ağırlıklı hâdiselere zemin hazırlayan bir sosyal risk faktörü olduğu anlaşılmadığı müddetçe, ülkemizde hepimizi üzen sosyal sarsıntılar da devam edecektir.

 

SONNOTLAR

[1] Walach H: Spiritualität als Ressource. Chancen und Probleme eines neuen Forschungsfeldes. EZW-Texte 181; 2005. s. 17.

[2] ICF: International Classification of Functioning, Disability and Health (Hastalığın ve Engelliliğin Uluslararası Fonksiyon Sınıflandırması).

[3] WHO and Classification ASaTT: ICF: International Classification of Functioning, Disability and Health; Assessment, Classification and Epidemiology Group: WHO: Submitted 2001.

[4] Mânevî İnsan Modeli, insanın ruha (nefse) bağlı mânevî kaynaklara (hasletlere) sahip olduğu temelinden hareketle insanın Yaratan tarafından yaratılmış en şerefli yaratık (eşref-i mahlûk) olduğu tezine dayanan bir modeldir. Bu model çerçevesinde ruh ve nefis arasındaki münasebet, nefis terbiyesi ve mânevî makamlar, nefisle mücadelede ve mânevî tekâmülde ferdî usuller, nefis ve benlik (ene) arasındaki bağlantılar analiz edilmektedir. Bkz. Seyyar, Ali; Sosyal Hizmetlerde Mânevî Bakım; Şefkatli Eller Yayınları; Ankara; 2007.

[5] Mânevî değerler, bir sosyal grubun mensuplarının, sırf başkaları tarafından tasdik edildiği için değil, kendi idrak ve anlayışıyla doğruluğunu tasdik ettikleri için, anlaşma hâlinde oldukları ve sübjektif olarak da değer takdir ettikleri kıymet hükümleridir.

[6] Kalb hastalıkları (Maraz-ı Kalbî) olarak da bilinen mânevî hastalıklar, nefsaniyete düşkünlükten ve buna binaen ahlâkî-mânevî suçlar (günahlar) işlemekten dolayı kişinin düşünce, tutum ve davranışlarında meydana gelen ahlâkî bozulmalardır.

[7] Mânevî riskler, nefsin değişik tuzaklarına düşme ve nefsin emrettiklerini sürekli ve tereddütsüz olarak yerine getirme ihtimalleridir. Mânevî eğitim almama veya nefis terbiyesi mekanizmalarını işletmeme neticesinde ortaya çıkabilecek mânevî riskler, iman, ibadet gibi dinî esaslarla ilgili olarak zihne giren şüphelerin bütünüdür.

[8] Bulaç, Ali; "Başka Bilim, Başka Dünya"; Zaman Gazetesi; 02.04.2005.